Maupassant’ın İki Dost Başlıklı Hikâyesi ile Ömer Seyfettin’in Beyaz Lâle Başlıklı Hikâyelerinin Yapısal Bir Mukayesesi/A Structural Comparison About Omer Seyfettin’s Short Story Beyaz Lale and Maupassant’s Short Story Deux Amis



VI. Uluslararası Karşılaştırmalı Edebiyat Bilimi Kongresi 12-14 Ekim 2016

Maupassant’ın İki Dost Başlıklı Hikâyesi ile Ömer Seyfettin’in Beyaz Lâle Başlıklı Hikâyelerinin Yapısal Bir Mukayesesi
Prof. Dr. Mustafa ÖZSARI
Balıkesir Üniversitesi
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü
mustafaozsari@hotmail.com
(Özet)

Guy de Maupassant (1850-1893) Fransız kısa hikâye (short stories) yazarıdır. Ömer Seyfettin (1884-1920) ise Türkiye’de kısa hikâyenin kurucusu olarak bilinmektedir. Ömer Seyfettin’in hikâyeciliğine dair bilgi veren kaynaklar, Ömer Seyfettin’in Maupassant tarzı hikâye yazdığı konusunda fikir birliği içindedirler. Fakat araştırmacılar Maupassant tarzı hikâyenin nasıl bir tarz olduğu, Maupassant’ın hikâyeleriyle Ömer Seyfettin’in hikâyeleri arasında nasıl bir benzerlik olduğu sorularını fazla dikkate almamışlardır. Maupassant’ın Deux Amis başlıklı hikâyesinde, 1870’te Paris’in Prusya tarafında kuşatılması esnasında Paris sokaklarında karşılaşan Sauvage ve Morrisot adlı iki arkadaşın balık tutma maceraları anlatılırken, Ömer Seyfettin’in Beyaz Lâle başlıklı hikâyesinde 1912’de Serez’in işgali esnasında Lâle adlı genç kızın namusunu kurtarmak için verdiği mücadele ele alınır. Her iki hikâyeye yüzeysel açıdan bakıldığında, hikâyelerde kötü karakterler kazanmış gibi görünmektedir. Fakat hikâyeler, derin yapı analizine tabi tutulduğunda, karakterlerin talihi açısından tamamen faklı bir sonuç karşımıza çıkmaktadır. Bu makalede Deux Amis ve Beyaz Lâle Greimas’ın yapısal semiyotik analiz yöntemine göre incelenecek, böylece biri Türk edebiyatında diğeri Fransız edebiyatında küçük hikâyenin temsilcisi olan iki yazarın iki meşhur hikâyesinden hareketle, söz konusu yazarların anlam dünyaları tespit edilecektir.
Anahtar Kelimeler: Derin yapı, anlam dünyası, maupassant, ömer seyfettin, kısa hikâye

A Structural Comparison About Omer Seyfettin’s Short Story Beyaz Lale and Maupassant’s Short Story Deux Amis

ABSTRACT
Guy de Maupassant (5 August 1850-6 July 1893) was a French short story writer. Omer Seyfettin (12 March 1884-6 March 1920) has known as a founder of short story form in Turkish literature. According to many researchers, Omer Seyfettin wrote the story of the Maupassant style. But they are not take into account that how is the Maupassant style and how is the similiarites between Omer Seyfettin’s and Maupassant’s stories. Deux Amis, Maupassant’s work is a story about two friends, Sauvage, and Morrisot, who meet in the streets of Paris during Prussian siege of 1970. Beyaz Lâle, Omer Sefettin’s work is a story about a young Turkish girl named Lale, who struggles to get rid of the Bulgarian captain rape at home in Serez during the Bulgarian siege of 1912. It is seen that villains or collectives gained in both stories in terms of the superficial point of view. But when the stories are done to deep structure analysis, the results are quite different. In this paper, Deux Amis and Beyaz Lale will be analyzed for structural semiotics, so the differencies and similarities between Omer Seyfettin and Maupassant will be determined, considering its writer’s meaning world.

Key Words: Deep structure, meaning world, maupassant, ömer Seyfettin, short story

Guy de Maupassant (1850-1893) Fransız kısa hikâye yazarıdır. Ömer Seyfettin (1884-1920) ise Türkiye’de kısa hikâyenin kurucusu olarak bilinmektedir. Ömer Seyfettin’in hikâyeciliğine dair bilgi veren kaynakların çoğu, Ömer Seyfettin’in Maupassant’tan etkilendiği veya Maupassant tarzı hikâye yazdığı konusunda fikir birliği içindedirler. Söz konusu değerlendirmelerde Maupassant tarzı hikâyenin serim, düğüm ve çözümden oluşan kurgu hikâyesi olduğu, hemen aynı modelin Ömer Seyfettin tarafından da kullanıldığı hükmü Türkiye’de hakim bir görüştür. Bir hikâyenin serim, düğüm ve çözüm veya giriş, gelişme ve sonuçtan oluşması, söz konusu hikâye için belirgin bir özellik değildir. Çünkü organize yazıların tamamı başlangıç, orta ve son ya da serim düğüm, çözüm şeklinde düzenlenir ve bu tür düzenlemelerin herhangi bir söylemin doğal düzenlenme biçimleridir[1]. Bu tür bir retorik düzenleme, bir yazarı diğer yazardan ayıran bir nitelik olamaz. Dolayısıyla, Ömer Seyfettin’in hikâyeleriyle Guy de Maupassant’ın hikâyeleri arasında belirgin bir benzerlik olduğu doğru olmakla birlikte, söz konusu benzerlik giriş, gelişme, sonuç veya serim, düğüm, çözüm şeklinde özetlenebilecek bir benzerlik olmamalıdır. Bu bakımdan Maupassant ile Ömer Seyfettin’in hikâyeleri arasında bir benzerlik varsa, bu benzerliğin ne olduğu sorusu çalışmamızın temel çıkış noktasını oluşturmaktadır. Ömer Seyfettin’in tam sayısı belli olmasa da yüz elliden fazla hikâyesi vardır. Aynı durum, büyük olasılıkla Maupassant için de geçerlidir. Bu bakımdan çalışmamızda bu iki yazarın bütün hikâyelerini mukayese etmek yerine, tüme varım yöntemini kullanmak suretiyle, yazarların birer hikâyesi esas alınmıştır.
Maupassant ve Ömer Seyfettin’in birer hikâyesini mukayese ederken, Algirdas Julien Greimas’ın yapısal semiyotik (structural semiotics) yöntemi kullanılmıştır. Günümüzde dünyanın en tanınmış Greimas disiplincilerinden değerli dostum Louis Hébert’in ifadeleriyle belirtmek gerekirse, Greimas’ın Roland Barthes ile birlikte Fransız semiyotiğinin öncü isimlerinden birisi olduğu konusunda şüphe yoktur (Hébert: 2016). Greimas, anlatı analizlerinde yapısal semiyotik olarak adlandırılan yeni bir inceleme metodu geliştirdi. Derin yapı analizleri olarak da tanınan bu modelin temeli, yine Hebert’in ifadeleriyle izotopi, semiyotik kare ve aktansiyal model kavramlarına dayanmaktadır.
Bu bakımdan hem Ömer Seyfettin hakkında verilen hükümlerin doğru olup olmadığını denemek hem de onun hikâye üslubuna dair, acaba farklı bir şey söylenebilir mi sorusuna cevap aramak ve bu cevaplar manzumesini Greimas’ın terminolojisinden hareketle ortaya koymak epeyce ilginç sonuçlar doğuracaktır. Bu amaçla, bildirimizde öncelikle Ömer Seyfettin’e dair verilen genel hükümlerden yola çıkarak, Ömer Seyfettin’in hikâyelerinin Maupassant’ın hikâyelerine benzeyip benzemediği sorusunun cevaplandırmaya çalışacağız. Nitekim her iki hikâyeye yüzeysel açıdan bakıldığında, hikâyelerde kötü karakterler kazanmış gibi görünmektedir. Buna karşılık hikâyeler, derin yapı analizine tabi tutulduğunda faklı bir sonuç karşımıza çıkmaktadır. Aşağıda ilk olarak Maupassant hakkında ve Ömer Seyfettin hakkında kısa bilgi verilmiş, ardında Greimas’ın yapısal semiyotik anlayışı genel hatlarıyla tanıtılmış ve nihayet Ömer Seyfettin’in Beyaz Lâle başlıklı hikâyesiyle Maupassant’ın Deux Amis başlıklı hikâyesi mukayese edilmiştir.

 
Guy de Maupassant’ın 19. asrın ikinci yarısında gelişen Fransız nesrinde ayrı bir yeri vardır. Hatta çoğu Fransız edebiyatı tarihlerinde Maupassant’ın adı Flaubert, Zola, Daudet ve Goncourt kardeşlerle birlikte anılmaktadır. Tam ve ideal bir artist olan Flaubert’in öğrenciliğini de yapan Maupassant’ı Flaubert’ın çok sevdiği söylenmektedir[2]. Ünlü Türk romancısı Reşat Nuri, Üç Asırlık Fransız Edebiyatı adlı eserinde, Maupassant’tan söz ederken, Maupassant’ın natüralizmin kuvvetli mümessillerinden olduğunu, mevzuya büyük ehemmiyet verdiğini, uslupta üstadı Flaubert’i takip ettiğini, romanlarının emsalsiz şaheserler olduğunu, eserlerinde hakikate ehemmiyet verdiğini ifade etmektedir[3].Maupassant’ın Notre Coeur, Une Vie, Bel Ami, Pierre et Jean, Fort Comme La Mort başlıklı romanlarının yanı sıra, üç cilt halinde Türkçe tercüme edilmiş hikâyeleri de mevcuttur.

Ömer Seyfettin (1884-1920) ise, Türkiye’de kısa hikâyenin kurucusu olarak bilinmektedir. 36 yıllık ömründe Ömer Seyfettin, 6 tane roman ile 150’ye yakın kısa hikâye neşretmiştir. 1884’de Balıkesir’in Gönen kazasında doğan Ömer Seyfettin, çocukluğunun bir bölümünü Gönen’de geçirmiş, bir redif subayı olan babasının tayininin Ayancık’a çıkması sebebiyle, O da eğitimine Sinop’un bu küçük kazasında başlamıştır. Oğlunun Sinop’ta iyi bir eğitim alamayacağını düşünen Baba Ömer Şevki Bey, onu annesiyle birlikte İstanbul’a göndermiştir. İstanbul’da eğitimine devam eden Ömer Seyfettin Rüştiye’yi İstanbul’da, İdadiyi Edirne Askeri İdadisinde, yüksek öğrenimini ise Mekteb-i Harbiye-i Şahane’de/ Kara Harp Okulunda tamamlamıştır. Kara Harp okulundan mezun olan yazar, ilk görev yeri olan Kuşadası Redif taburuna 1903 senesinde Mülazım-ı Sani/Piyade Asteğmeni olarak tayin olmuştur. Ömer Seyfettin’in Guy de Maupassant ile tanışması tam bu sırada, daha doğrusu onun İzmir devresinde gerçekleşmiştir. 1903-1908 yılları arasında İzmir gazetelerinde bazen yazar, bazen yönetici olarak çalışan yazar[4], bu dönemde bir yandan kısa hikâye türünde eserler vermiş, öte yandan Fransızcasını ilerleterek Fransız romancı ve hikâyecilerini orijinalinden okuyarak Fransız edebiyatını tanıma imkânı elde etmiştir. İşte Ömer Seyfettin’in Maupassant’ın eserlerini okuması ve onu tanıması tam da yazarın İzmir devresinde gerçekleşmiş olmalıdır.


Biri Türk diğeri Fransız edebiyatında küçük hikâye tarzının en önemli temsilcileri olarak kabul edilen bu iki yazarın gerek temalar, gerek üslup gerekse anlatım teknikleri bakımından epeyce müşterek noktaları vardır. Maupassant ve Ömer Seyfettin’in müşterek ve ayrı noktalarının tamamını tespit etmek bir bildirinin sınırlarını aşacağından, biz burada iki yazarın iki kısa hikâyesini Algirdas Julien Greimas’ın yapısal semiyotik ve derin yapı analizi yöntemine göre mukayese edeceğiz.
Önce Greimas’ı ve onun geliştirdiği hikâye analiz yöntemi olan derin yapı metodunu kısaca tanıyalım: Greimas, Litvanya kökenli bir araştırmacıdır. 1917-1992 yılları arasında yaşayan Greimas, Mehmet Rıfat’ın ifadesiyle, her çeşit gösterge dizgesindeki anlamsal eklemlenişi, anlamın üretilişini bir üst dil aracılığıyla yeniden üreterek yorumlamayı amaçlar[5]. Greimas, bu amaca uygun olarak yapısal semiyotik (structural semiotics) adıyla adlandırılan bir yöntem geliştirmiştir. Greimas’ın yapısal semiyotiği edebî ve gayri edebî metinlerin anlamlarının tam bir açıklıkla tanımlanması ve sınırlarının çizilmesi teşebbüsüdür[6]. Litvanyalı araştırmacı metinlerin anlamları üzerinde yoğunlaşmıştır. Metinlerin özel karakteri Greimas’ı ilgilendirmemektedir. O genelin peşindedir. Greimas, edebî, ticarî, siyasî ve felsefî metinlerin anlamlarına semiyotik analizlerle ulaşmanın mümkün olduğu kanaatindedir. Bunu başarabilmek için, Greimas, metinlere yönelik yüzeysel okumaların dışında yeni bir okuma modeli geliştirmiştir. Greimas’ın geliştirdiği model derin yapı analizleri veya yapısal semiyotik olarak adlandırılmaktadır. İzotopi kavramı ve izotopi analizleri Greimas’ın yapısal semiyotik modelinin temelini oluşturmaktadır.
Greimas, Hjemlslev’ci anlamda bir muhteva düzeyi (contend plane) araştırmacısıdır. O, metinlerin semantik yapılarını tespit etmeyi amaçlamıştır. Bunun içi de izotopi diye adlandırdığı bir kavramdan söz eder. İzotopiler, Greimas’a göre, edebî metinlerde hem semantik hem de fonetik düzeyde bulunmaktadır. Bizim de sıklıkla üzerinde duracağımız izotopi tam olarak nedir? Öncelikle izotopinin birden çok tanımının bulunduğunu belirtmek gerekir. İzotopi, ilk aşamada edebî metinlerdeki kesin olarak bulunan fonetik ve semantik unsurların tekrarı veya tekrarlanması olarak tanımlanabilir. Fakat Greimas, izotopiyi bir söylemin söyleyiş tarzı olarak homojenitesine yani aynı türdenliğini güvence altına alan anlambirimcikler kümesinin sentagmatik/yatay düzeyde tekrarlanması olarak tanımlamıştır[7]. Yukarıdaki tanımlarda en önemli terim, şüphesiz tekrarlanma/iteravity terimidir. Zaten Greimas’ın yapısal semiyotiğin temelini de metinlerin tutarlılığını sağlayan izotopik tekrarlar oluşturmaktadır. Bu bağlamda Greimas Fransız romancı George Bernanos’un (1888-1948) romanları ile Maupassant’ın Deux Amis adlı hikâyesini varlık izotopisini destekleyecek nitelikte tekrarlanan dört tane temel semantik unsur tespit etmiştir[8]. Bu unsurlar hayat (life) ve ölüm (death) izotopileri ile onları karşıtı olan ölümsüzlük (not death) ve hayat karşıtı veya ölümlülük (not life)  izotopilerdir. Bu izotopileri Greimas şöyle formülleştirmiştir.

            L                                 D
            _________      @          ________
            Non-L                                    (non-D

Aşağıda Greimas’ın tespit ettiği söz konusu analiz yöntemi Guy de Maupassant Deux Amis başlıklı hikâyesi ile ile Ömer Seyfettin’in Beyaz Lâle başlıklı hikâyesi üzerinde denenecektir.
Deux Amis, 1870 senesinde Prusya kuşatması esnasında Paris sokaklarında tesadüfen karşılan Sauvage ve Morrisot adlı iki arkadaşın hikâyesidir. İkisi de birer balık tutma tutkunu olan Sauvage ve Morrisot’un birbirlerini tanımadıklarını belirtelim. Bu iki arkadaş Paris garnizon komutanlığından özel bir izin almak suretiyle balık tutmak için Valerian dağı eteklerinden geçen nehre gitmek arzusundadırlar. Sauvage ve Morrisot zor da olsa gerekli izni alırlar ve güneşli bir günde çok sevdikleri balıkları tutmaya başlarlar. Fakat onları, Alman işgal komutanı görür ve yakalar. Alman komutan iki dosttan Fransız ordusunun parolasını söylemesini ister. Eğer söylemezlerse, iki dostu vuracağını ifade eder. İki Parisli Fransız savunma gücünün parolasını söylemezler ve onları da Alman askerleri öldürüp nehre atarlar. İki dostun tuttukları balıkları afiyetle yiyen Alman askerleri, daha sonra geldikleri yer olan Valerian Dağı’na dönerler.
            Beyaz Lâle’de ise, Bulgar Binbaşı Radko Balkanenski komutasındaki Bulgar Ordusu 1912 Ekim ayında Serez’in işgal eder. Serez’deki Türkleri Avrupalı konsolosları rahatsız etmeden yok etmek ve Serez’den Türkleri temizlemek isteyen Binbaşı Balkanenski aynı zamanda Serez’in en güzel Türk kızı olan Lâle’ye de sahip olmak arzusundadır. Serez’in en güzel Türk kızının Lâle olduğunu Serezli Türk kadınlarını yanan fırına atmakla tehdit ederek tespit eden Balkanenski, Lâle’ye sahip olma amacına rahat ulaşabilmek için önce Lâle’nin ailesinden herkesi öldürtür. Daha sonra, Lale’nin evine gider. Bir takım entrikalarla Lâlenin konağına giren Bulgar komutan, üçüncü katta Lâle’nin yatak odasına çıktığında, Lâle’ye sahip olmak için ona saldırır. 19 yaşındaki genç ve güzel Lâle yaklaşık yarım saat mücadele ettikten sonra, Balkanenski’nin bir anlık dalgınlığından faydalanarak odanın camına doğru hızla gider ve kendini camdan aşağıya, bahçedeki fıskiyenin kenarına atar. Bunun üzerine Balkanenski, henüz yeni ölmüş olan Lâle’nin taze bedenini kucağına alır, Lâle’nin odasına çıkarır ve ölü beden üzerinde iğrenç emellerini gerçekleştirir. Ardından Serez’in ölüm kokan sokaklarında kaybolur.
            Görüldüğü gibi her iki hikâyeye de yüzeysel açıdan bakıldığında antogonistler, Türkçe terimle kötü kişiler kazanmış gibi görünmektedir. Fakat hikâyelere Greimas’ın derin yapı analizleri (deep structure) açısından baktığımızda durum tam anlamıyla tersine dönmektedir. Bu tersine dönüşü görmek için Greimas’ın yapısal semiyotiğinin de en önemli bileşenlerinden birisi olan semiyotik karedir (semiotic square) içerisinde iki hikâyeye de bakmak gerekir..
Gerek Maupassant’ın gerekse Ömer Seyfettin’in hikâyesinde Greimas’ın semiyotik kare diye adlandırdığı karede yer alan temel izotopilerden hava, su, toprak ve ateş kullanılmaktadır. Maupassant’ın hikâyesinde ateş olarak güneş kullanılmıştır. Güneş, Sauvage ve Marrisot’u balık tutmaya teşvik eden bir unsurdur. Bu durumda ateş hayatı sembolize etmektedir. Buna karşılık Ömer Seyfettin’in hikâyesinde ateş, Serez’de silah patlamasından çıkan ateş ile Serez’in en büyük fırınında çıkan alevlerdir. Ateş, Serezli kırk Türk kadının ölümle tehdit ederken, öte yandan yaklaşık on bin Türk erkeğini öldürmek üzere planlanan bir araçtır. Bu durumda Maupassant’ın hikâyesinde ateş hayatı sembolize ederken Ömer Seyfettin’in hikâyesinde tam anlamıyla ölümü sembolize etmektedir.

Ateş:
G. M.  -Güneş-Hayat
Ö.S.     Silah patlaması-Ölüm-

Hava, hem Maupassant’ın hem de Ömer Seyfettin’in hikâyesinde hayat karşıtını, yani ölümlülüğü (Not Life) sembolize etmektedir. Nitekim Maupassant’ta Valerian dağından gelen barut kokusu hayatı yok ederken, Ömer Seyfettin’de ise Serez’in atmosferini bir ölüm sessizliği ve ölüm kokusu sarmıştır. Bu durumda her iki yazar da havayı hayat karşıtı olarak görmüşlerdir. Nitekim iki dostun tuttuğu balıkları yiyen Alman askerleri ölüm kokan Mont Valerian’a doğru giderken, yani ölüme doğru giderken, Binbaşı Balkanenski, Lâle’nin cesedi üzerinde iğrenç emellerini gerçekleştirdikten sonra yaşamın devam ettiği fakat ölüm kokan Serez’in dar sokakları arasında kaybolup gitmiştir.
Hava
G. M. Valerian Dağından Gelen Barut Kokusu
Ö.S. Serez’in havasını kaplayan ölüm kokusu

Ömer Seyfettin’in hikâyesinde toprak olarak görebileceğimiz unsur Hacı Hasan Efendi’nin konağının bahçesidir. Söz konusu bahçe hikâyede cennet bahçelerinden bir bahçe gibi diye nitelenerek övülmüştür. Bu durumda toprak Ömer Seyfettin’de hayatı sembolize eder (life). Buna karşılık, Maupassant’ta toprak Valerian dağının etekleri olarak karşımıza çıkmaktadır ve (not life) yani ölümlülüğü sembolize etmektedir. Toprağın Ömer Seyfettin’de hayatı ve hayatın güzelliklerini temsil etmesi dikkati çekerkem, Maupassant’ta toprağın ölümlülüğü temsil etmesi önemlidir. Toprağa bakış arasındaki fark, bir bakıma Doğu insanının toprağa bakışı ile Batı insanının toprağa bakışı arasındaki zıtlığı ortaya koyacak nitelikte bir özelliktir.
Toprak
G. M. :Valerian Dağının etekleri (Hayat Karşıtı (not life)
Ö. S. Hacı Hasan Efendinin konağının bahçesi (hayat)

Su, izotopisi Maupassant’ta ölümsüzlüğü sembolize etmektedir. Sauvage ve Morrisot Alman askerlerine Fransız ordusunun parolasını söylememişler, Alman Askerleri de onları kurşuna dizmiş ve nehre atmışlardır. Bu durumda iki dost suya gitmişler, ab-ı hayata yani ölümsüzlüğe ulaşmışlardır (not-death). Ömer Seyfettin’in hikâyesinde ise Leylâ, kendisine tecavüz etmek ve ruhunu ve bedenini kirletmek üzere evine gelip odasına çıkan Balkaneski’ye ruhunu ve bedenini teslim etmemiş, zeminde Fıskıyeli havuza atlamış, böylece ruhunu tertemiz olarak suya ve varoluş sebebine teslim etmiştir. Bu durumda Leylâ da Sauvage ve Morrisot gibi, düşmanlarının istediklerini vermemişler, ölümsüzlük suyuna kavuşmuşlardır. Ölümsüzlüğe bakış bakımında her iki yazar da birbirine benzemektedir.
Su
G. M. İki dostunun bedenlerinin atıldığı nehir (non-Death)
Ö. S. Leylanın ruhunu teslim ettiği fıskiye ve havuz (non-Death)

            /Life/ (Hayat)                                                 /Death/ (Ölüm)
----------------------------------                            --------------------------------------
G. M.:Ateş (Paris’te güneşli bir gün-Güneş)             G. M. Hava (Dağdan gelen Barut Kokusu
Ö. S.:Toprak (Hacı Hasan’ın Konağının bahçesi      Ö. S.  Hava(Serez’in havasını saran Ölüm kokusu)


/non-Death/ (Ölümsüzlük)                /non-Life/ (ölümlülük)
---------------------------------      --------------------------------------------------
G.M. : Su                               G. M. :Toprak (Valerian Dağının etekleri
Ö. S. : Su                                Ö. S. :Ateş, Serezli Türklerin toplanma alanına ateş açılması

Yukarıdaki tablodan şu sonuçları çıkarmak mümkündür. Eserlerini ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında yazmış vatansever bir Fransız hikâyecisiyle, eserlerini yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde yayınlamış vatansever bir Türk hikâyecisinin hem benzer hem de farklı taraflarını görmek mümkündür. Her iki yazar da klasik Türk kültüründe dört unsur olarak bilinen ateş, hava, toprak ve su unsurlarını kullanmışlardır. Ateş Maupassant’a hayatı ve hayatın olumlu yanlarını temsil ederken, Ömer Seyfettin’de toplu ölümü ve ölüm tehdidini temsil etmektedir. Hava, her iki yazarda da ölümü sembolize etmesi bakımından dikkati çeker. Toprak, ise Ömer Seyfettin’de hayatı sembolize ederken, Maupassant’a ölümlüğü temsil etmektedir. Su, her iki yazarda da ölümsüzlüğü sembolleştirmektedir. Görüldüğü gibi, iki yazar, dört unsurdan ikisini aynı anlama gelecek şekilde kullanmışlardır. Her iki yazarda da hava ölümü, su ölümsüzlüğü sembolize etmektedir ve iki unsur arasındaki ilişki çelişkisel bir ilişkidir. Dolayısıyla yazarların anlam dünyaları arasında %50 oranında bir benzerlik vardır. Bu da Ömer Seyfettin ile Maupassant’ın hikâye anlayışı bakımından benzedikleri önermesini doğrulamaktadır. Fakat buradaki benzerlik, giriş, serim ve düğümü esas alan ve bütünlük ile tutarlılık ölçütüne dayalı bir benzerlik değil, bilakis yapısal bir benzerliktir.
Deux Amis ile Beyaz Lâle arasındaki bir diğer benzerlik de aktansiyal Model (Le Model Actancial) de ortaya çıkar. Örneğin Deux Amis’de iki dostu harekete geçiren aktant, balık tutma arzusudur. Sauvage ve Morrisot bütün engellemelere rağmen balık tutma arzularını gerçekleştirmişlerdir. Ayrıca onlardan Fransız savunmasının parolasını isteyen Alman komutana da parolayı vermemişler, bunun üzerine Alman komutan onları öldürmüş ve onları suya atmıştır. Bu durumda iki dost bir yandan balık tutma arzularını gerçekleştirdikleri gibi, öte yandan suya giderek ölümsüzlüğe ulaşmışlardır. Buna karşılık Alman askerler barut kokan Valerian Dağının eteklerine doğru giderek ölüme gitmişler yani kaybetmişlerdir.
Beyaz Lâle’de ise Lale Hanım, namusunu ve bedenini Balkanenski’ye teslim etmemiş, camdan atlayarak fıskiyeli havuza, yani suya gitmiştir. Bu durumda Balkanenski kendini harekete geçiren Serez’in en güzel Türk kızına sahip olma arzusunu, yani arzu aktantını yerine getirememiş, amacına ulaşamamış; kısaca kaybetmiştir. Buna karşılık Lâle de ölümsüzlüğe ulaşmıştır. Balkanenski ise Serez’in ölüm kokan dar sokakları arasında kaybolmuş, yani ölüme gitmiştir.
Sonuç olarak, hem iki dost hem lâle amaçlarına ulaşmışlar, biri kendisi açısından en değerli varlık olan namusunu korumuş, düşmanının arzusunun yerine gelmesine engel olmuş, yani kazanmıştır; diğerleri ise balık tutma arzularını gerçekleştirmişler ve her iki kahraman da ölümsüzlüğe ulaşmıştır. Bu bakımdan yüzeysel açıdan bakıldığında hikâyede Alman askerleri ve Balkanenski kazanmış gibi görünse de derin yapı açısından bakıldığında anlatının kazananları Sauvage ve Morrisot ile Lâle Hanımdır. Çünkü onlar amaçlarına ulaşmışlardır. Bu durum hem Maupassant’ın hem de Ömer Seyfettin’in yüzeyselin aksine derin anlamlar içeren hikâyeler kaleme aldıklarını da ortaya koymaktadır. Araştırmamızın girş bölümünde belirttiğimiz gibi, iki yazar arasında retorik bir benzerlik olduğu doğru olmakla beraber, asıl benzerlik, hikâyelerin semantik bileşenlerinde karşımıza çıkan bir benzerliktir. Hikâyelerin semantik bileşenlerindeki benzerlik%50 oranında bir benzerliktir. Bu durum iki yazarın anlam dünyalının yarı yarıya örtüştüğünü ortaya koymaktadır.

KAYNAKÇA

Brooks, C.-Warren, R. P. (1958). Modern Rhetoric, New York.
Greimas, A.J.-Courtes (1982). Semiotics and Language, An Analytical Dictionary.
(Güntekin), Reşat Nuri (1932). Üç Asırlık Fransız Edebiyatı, Kanaat Kütüphanesi, İstanbul.
Hebert, Louis (2016). The Semiotic Square, http://www.signosemio.com/greimas/semiotic-square.asp.
Hebert, Louis (2016). The Actantial Model, http://www.signosemio.com/greimas/actantial-model.asp.
Hebert, Louis (2016).  Greimas’ Biograpy , Bibliograpy, http://www.signosemio.com/greimas/index-en.asp.
Huyugüzel, Ömer Faruk (2000). İzmir Fikir  ve Sanat Adamları, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara.
Maupassant, Gu de (1947), Hikâyeler, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara.
Mehmet Rıfat (2008). Yaklaşımlarıyla Eleştiri Kuramcıları, Sel Yayıncılık, İstanbul.
Ömer Seyfettin (1987). Beyaz Lâle, Bilgi Yayınevi, İstanbul.




[1] Bk. Cleanth Brooks-Robert Penn Warren, Modern Rhetoric, Second Ed. New York, 1958. P. 23. Ayrıca bk. Reyhan Özsarı, Kompozisyon ve Anlatım Biçimleri, Altınpost Yayınevi, İkinci Basım, Ağustos 2012, s. 71-4.
[2] Reşat Nuri (Güntekin), Üç Asırlık Fransız Edebiyatı, Kanaat Kütüphanesi Yayınları, İst. 1932, s. 29.
[3] Reşat Nuri, age, ss. 28-29.
[4] Bk. Ömer Faruk HUYUGÜZEL, İzmir Fikir ve Sanat Adamları, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara: 2000, ss.496-96.
[5] Bk.Mehmet Rıfat, Yaklaşımlarıyla Eleştiri Kuramcıları, Sel Yayıncılık, İst. 2008, s. 39.
[6] Peter V. Zima, The Philosopy of Modern Literary Theory, The Athlone Press, 1999, p.115.
[7] A. J. Greimas and Courtes, Semiotics and Language, An Analytical Dictionary, 1982.
[8] Peter V. Zima, p.120.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hekim, Siyaset Adamı ve Araştırmacı: Dr. Rıza Nur

ALİ ŞUURİ (Koca Müftü)